İstanbul'da üşümek
Üşüyordum bu sabah uyandığımda. Tahir'e sordum, o da üşüyormuş. Camdan dışarı baktım, yağmur yağıyordu. Demek ki bende bir anormallik yoktu. Kış gelmişti!
Küçüklüğümden beri severim kış aylarını. Ama İstanbul'a geldikten sonra farklı bakar oldum kışa... İki sebebi var bunun. Birincisi annemin yanında geçirdiğim kışların daha güzel, daha "sıcak" olması... Annemin her sabah uyanır uyanmaz sırtıma bir yelek geçirmesi, evden çıkıp ben sokağın köşesinden dönüp kaybolana kadar beni seyretmesi... Seyrederdi, çünkü beremi taktığımdan emin olmak ve benim köşeyi dönmeden önce bir kez yukarı bakıp ona el sallayışımı görmek isterdi her seferinde...
Kışların değişmesindeki ikinci sebep de İstanbul'un kendisi. Dün, okulda fotokopicinin önünde bir kız çocuğu gördüm. 9-10 yaşlarındaydı en fazla. Bir elinde mendil poşeti vardı, diğer elini de ağzına götürmüş nefesiyle ısıtmaya çalışıyordu. Bana yaklaştı. Mendil satmak isteyecek diye düşünürken, "Abi bir tane kağıt verir misin?" dedi. Şaşırdım. "Ne yapacaksın kağıtla?" dedim. "Çiçek çizeceğim" dedi. Soğuktan mosmor olmuş elleriyle sımsıkı tuttu verdiğim kağıtları.
İşte bu sabah "Üşüyorum" dediğimde o kız geldi aklıma. Bir kez daha şükrettim halime.
17.10.2006
Sonsuzdan geri..
O kadar güçlü değilim ben, görmemeliyim seni yeniden. Beynim kalbime ne kadar hükmedebilir onu da bilmiyorum ama en azından buna alışmam gerekiyor.
Sen de unutma ne olur....
Evet belki hala seviyorum, hala özlüyorum. Ama artık acı veren sevgileri kaldırabilecek durumda değilim. Bunun sana zarar verdiğini görmek daha da acı veriyor. "Keşke" demekten başka hiçbir şey gelmiyor elimden...
Ama içimdeki bir parça ümit hiç kaybolmayacak. Unutmayacağım seni...
Sen de unutma ne olur....
11.10.2006