Günebakan
İmkansızı istemişti belki ay çiçeği, ama biliyordu ki engel değildi bu her gün doğan güneşe bakmasına. Araya bulutlar da girse, güneş bir batıp bir doğsa da o nerde olduğunu bilirdi hep aşkının. Sabahları tepelerin ardından doğuşunu seyretmek için erkenden uyanır, bir an bile gözünü ondan ayırmadan beklerdi batacağı saati. Geceler zordu hep onun için, çünkü bir tek o zaman bilmezdi nerede olduğunu. Boynunu büker, "ya yarın gelmezse" diye düşünerek gövdesinin bağlı olduğu toprağa dökerdi gözyaşlarını...
O, "günebakan"dı... Güneşe dönerdi yüzünü, yalnızca ona bakardı...
Tıpkı pervanenin yanacağını bile bile ışığın etrafındaki dansı gibi... Tıpkı benim seni sevdiğim gibi... Işık sönse de, güneş batsa da pes etmemeli eğer "gerçekten" bağlıysak inandıklarımıza. Güneş bizi kavurana, ışık bizi yakana dek...
O zaman ulaşırız belki sonsuzluğa...
18.11.2006