İstanbul ve Ben

  

İstanbul’la ilk tanışmam 11 yaşında olmuştu. İlkokulu yeni bitirmiş bir çocuktum o zamanlar. Dayım İstanbul’da doktorluğa başlamıştı ve anneannemle onu ziyarete gitmiştik 15 günlüğüne… O gidişimde söylediğim bir söz vardı “Milyar verseler bir daha gelmem İstanbul’a…” Evet, sevmemiştim İstanbul’u. O kalabalık, o kargaşa, yüksek binalar, gökdelenler korkutmuştu gözümü belki de… Ondan sonra defalarca geldim İstanbul’a… Dayımın nikahı için, hastalığım için, gezmek için… Bandırma’dan İstanbul’a bir Tekirdağ vapuru giderdi o zamanlar… Yolculuk 5 saatten fazla sürerdi ama koskocaman bir gemiydi. Yolculuk hiç bitmesin isterdim… Şubat’ın ilk günüydü. Milyar verseler gitmeyeceğim İstanbul’a gidecektim o gün… Heyecanlıydım, uyku tutmamış ve sabah erkenden uyanmış televizyonu açmıştım. Her kanalda anlamsız bir şekilde Barış Manço klipleri, şarkıları vardı. Sonra bir kanalda haberi geçti, Barış Manço ölmüştü… Herkes uyurken ben günün ilk ışıklarında ağlıyordum. Annem sesimi duymuş olacak yanıma gelmişti. Biraz kendime geldikten sonra gece ben yattıktan sonra belli olan birşeyi söyledi bana. İstanbul’a gitme içim ertelenmişti. Ama o anda üzülecek daha önemli bir şey vardı ve o umrumda değildi… Barış Abi’m, her haftasonu seyrettiğim o uzun saçlı, iyi insan yoktu artık… O olaydan sonra her İstanbul’a gideceğim gün birine bir şey olacakmış gibi hissederim hep… Günler gelmiş geçmiş ve İstanbul Üniversitesi’ni kazanmıştım. 2003 yılının sonbaharında annemlerden ilk defa uzun süre ayrı kalacak olmanın üzüntüsünü ama aynı zamanda yeni bir hayata başlamanın, özgürlüğe ve kendi ayaklarımın üzerinde durma imkanına sahip olacağım için mutluydum. Beni uğurlamaya dedem, babam, annem ve kızkardeşim gelmişti. Annem her zaman olduğu gibi duygularına hakim olamamış ve gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Ama beni en çok etkileyen her fırsatta didiştiğimiz, sevgimizi hiçbir zaman belli edemediğim kızkardeşimin bana sarılarak hüngür hüngür ağlamasıydı… O zamana kadar neşeli gözükmeye çalışmıştım ama bu durumda kendimi tutmam imkansızdı… Geçtiğimiz 3 sene içinde İstanbul bana ne verdi diye düşünüyorum son günlerde… Her ona kavuşmak isteyişimde beni üzen, her ayrıldığımda da bir parçamı içinde bıraktığım bu şehri bana bağlayan şey ne acaba? Her türlü pisliği içinde barındıran bu İstanbul’a boğazdan şöyle bir bakmak yetiyor da artıyor bazen unutmak için bütün olanları... Bugün de aynısı oldu. Üsküdar vapuruna bindiğimde uzun zamandan dışarıda oturmak istedim ayaklarımı uzatarak… Bir bahara daha hoş geldin diyordum bu şehirde… Ne ilk, ne de son bahar olacak bu İstanbul’da yaşanan… Ama İstanbul benim için hep sarı, hüzünlü bir sonbahar… Kimbilir, belki yalnızlığımdan, belki de karamsarlığımdan… Yine de seviyorum İstanbul'u... 

23.03.2006

About this entry