Hallelujah!
21 Aralık'tan sonra günler uzamaya başlar hep. Bu da demek olur ki "22 Aralık" günü, güneş bir önceki günden daha fazla gösterecektir insanlara yüzünü...
Minicik elleri ve güzel yüzü o gün daha farklı bir anlam kazanmaya başladı esas oğlanın kalbinde. Önceleri bir kardeş gibi, arkadaş gibi koluna girmelerinin, daha sonra içindeki ateşe kıvılcımını veren şey olacağını nereden bilebilirdi? Tramvayın en arka koltuğunda ellerin birleşmesi ve tamamlanamamış birkaç cümle... Her şey kontrol dışında ve masalsı bir şekilde ilerlemekteydi. Sanki sihirli bir güç buna itmekteydi bu iki genci...
Henüz söylenememiş o iki kelimeyi söylemek için beklenen Pazartesi sabahı... Sanki İstanbul bu seremoninin kusursuz olması için onlara yardım ediyordu. Beyazıt meydanındaki kuşlar kaçmıyor, bu ana tanıklık etmek için pür dikkat bu iki aşığa bakıyorlardı. Ve o anda ağızdan dökülen "seni seviyorum" ile verilen bir gül, yem satan yaşlı teyzelerin söyledikleri sevda türkülerine karışınca resim tamamlanıyordu...
Bunun tek açıklaması olabilirdi, o da "aşk"tı...
Seni seviyorum...
25.12.2006
Düşlerimiz
Nasıl ki düşlerimiz anlamını yitiriyorsa bazen, günebakanlar da solabiliyormuş zamanı geldiğinde...
Toprağa karışan gövdesi, yaprakları başka günebakanlara hayat verecek. Ve yine büyüyecek, yine güneşe dönecekler yüzlerini tıpkı daha önce yaptıkları gibi... Ama eski bir parçayı hep taşıyacaklar içinde.
Güneş aynı güneş, toprak aynı toprak... Günebakan ölmüş kimin umurunda...
O kadar çok şey var ki anlatılacak... Ah bir de şu düğüm olmasa boğazda...
05.12.2006