Destina / Destiny
dün gece sen uyurken ismini fısıldadımve hayvanların korkunç
öykülerini anlattım
dün gece sen uyurken
çiçeklere su verdim
ve insanların korkunç
öykülerini anlattım onlara
dün gece sen uyurken
yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
işte bu yüzden sırf bu yüzden
yeni bir isim verdim sana
destina
sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
işte bu yüzden sırf bu yüzden
yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
seni bu denli yıktıkları için
destina
yaşamımın gizini vereceğim sana...
***
last night, while you were sleeping
i whispered your name
and told the terrible stories
of the animals...
last night, while you were sleeping
i watered the flowers
and told them
the horrific stories
of human beings...
last night, while you were sleeping
my heart engaged you like a star
because of that, only for that
i gave a name to you
destiny
even if you sleep carelessly
because of that, only for that
cause,
you're closer to death
rather than life
and they defeated you so much, destiny
i'll give you the secret of my life...
şair: lale müldür
çeviri: bahadır
25.03.2006
İstanbul ve Ben
İstanbul’la ilk tanışmam 11 yaşında olmuştu. İlkokulu yeni bitirmiş bir çocuktum o zamanlar. Dayım İstanbul’da doktorluğa başlamıştı ve anneannemle onu ziyarete gitmiştik 15 günlüğüne…
O gidişimde söylediğim bir söz vardı “Milyar verseler bir daha gelmem İstanbul’a…” Evet, sevmemiştim İstanbul’u. O kalabalık, o kargaşa, yüksek binalar, gökdelenler korkutmuştu gözümü belki de…
Ondan sonra defalarca geldim İstanbul’a… Dayımın nikahı için, hastalığım için, gezmek için… Bandırma’dan İstanbul’a bir Tekirdağ vapuru giderdi o zamanlar… Yolculuk 5 saatten fazla sürerdi ama koskocaman bir gemiydi. Yolculuk hiç bitmesin isterdim…
Şubat’ın ilk günüydü. Milyar verseler gitmeyeceğim İstanbul’a gidecektim o gün… Heyecanlıydım, uyku tutmamış ve sabah erkenden uyanmış televizyonu açmıştım. Her kanalda anlamsız bir şekilde Barış Manço klipleri, şarkıları vardı. Sonra bir kanalda haberi geçti, Barış Manço ölmüştü… Herkes uyurken ben günün ilk ışıklarında ağlıyordum. Annem sesimi duymuş olacak yanıma gelmişti. Biraz kendime geldikten sonra gece ben yattıktan sonra belli olan birşeyi söyledi bana. İstanbul’a gitme içim ertelenmişti. Ama o anda üzülecek daha önemli bir şey vardı ve o umrumda değildi… Barış Abi’m, her haftasonu seyrettiğim o uzun saçlı, iyi insan yoktu artık… O olaydan sonra her İstanbul’a gideceğim gün birine bir şey olacakmış gibi hissederim hep…
Günler gelmiş geçmiş ve İstanbul Üniversitesi’ni kazanmıştım. 2003 yılının sonbaharında annemlerden ilk defa uzun süre ayrı kalacak olmanın üzüntüsünü ama aynı zamanda yeni bir hayata başlamanın, özgürlüğe ve kendi ayaklarımın üzerinde durma imkanına sahip olacağım için mutluydum. Beni uğurlamaya dedem, babam, annem ve kızkardeşim gelmişti. Annem her zaman olduğu gibi duygularına hakim olamamış ve gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Ama beni en çok etkileyen her fırsatta didiştiğimiz, sevgimizi hiçbir zaman belli edemediğim kızkardeşimin bana sarılarak hüngür hüngür ağlamasıydı… O zamana kadar neşeli gözükmeye çalışmıştım ama bu durumda kendimi tutmam imkansızdı…
Geçtiğimiz 3 sene içinde İstanbul bana ne verdi diye düşünüyorum son günlerde… Her ona kavuşmak isteyişimde beni üzen, her ayrıldığımda da bir parçamı içinde bıraktığım bu şehri bana bağlayan şey ne acaba? Her türlü pisliği içinde barındıran bu İstanbul’a boğazdan şöyle bir bakmak yetiyor da artıyor bazen unutmak için bütün olanları... Bugün de aynısı oldu. Üsküdar vapuruna bindiğimde uzun zamandan dışarıda oturmak istedim ayaklarımı uzatarak… Bir bahara daha hoş geldin diyordum bu şehirde… Ne ilk, ne de son bahar olacak bu İstanbul’da yaşanan… Ama İstanbul benim için hep sarı, hüzünlü bir sonbahar… Kimbilir, belki yalnızlığımdan, belki de karamsarlığımdan…
Yine de seviyorum İstanbul'u...
23.03.2006
Ben küçükken...
-ezan okununduğunda eve dönerdim, dönmezsem annem sokağa çıkıp beni arardı...
-solo test diye bir zeka oyunu vardı, tek piyon bırakmaya çalışılırdı. Bir tane bırakınca "bilgin", dokuz tane bırakınca "beyinsiz" olurduk...
-street fighter vardı, oyun bitince Ken evlendirdi...
-her gece yatmadan önce annemle babamı öperdim...
-geceleri aynaya bakamazdım...
-para şeklinde çikolatalar vardı...
-babaannemlerin siyah beyaz televizyonu vardı, Transformers'ı seyrederdim...
-babaannem hayattaydı...
dedem de hayattaydı...
-yolda gördüğüm taşlara vururdum, taşlarla maç yapardık...
-bakkal ismail amcadan 2 ekmek 1 günaydın alırdım, "deftere yaz" derdim
-3 tekerlekli bisikletim vardı...
-topacım, uzaktan kumandalı arabalarım vardı...
-okul bahçesinde top oynar, musluktan su içerdim...
-fanta'nın adı sarı gazozdu...
-her cuma akşamı sahile çay bahçesine giderdik, dönüşte de vitrinlere baka baka dondurma yerdik...
-radyodan "sezen aksu-şinanay"ı dinlerdim...
-dedemler her geldiğinde masanın üstüne çıkıp "karşıki tepeyi tuttu düşman" şiirini söylerdim...
-alf diye bir dizi vardı, hiç sevmezdim...
-babam beni omzuna alırdı, hep orda uyurdum. uyandığımda sabah olurdu ve yatağımda olurdum...
-çocuklar kahve içmezdi, oralet içebilirdi...
-düştüğümde ağlardım, annem üfleyince artık hiçbir yerim acımazdı...
-süper baba vardı, susam sokağı vardı, edi'yle büdü vardı...
-anne babaya yalan söyleyen taş olurdu...
-bayramlarda tüm aile anneannemlerde toplanırdık. yılbaşında tombala oynardık...
-"doktor olcam" derdim...
-sınıf başkanıydım, konuşanları tahtaya yazmazdım...
-Barış Manço'yla Adam Olacak Çocuk vardı, Doğru Ahmet ve Bay yanlış vardı...
-İş Bankası kumbaram vardı, bankaya gidip açtırırdık...
-3 korner 1 penaltıydı, 10'da devre 20'de biterdi, atan alırdı...
-herkes doğru söyler sanırdım, hayat daha güzeldi...
14.03.2006